Ağustos 2005 |
1956 yılında Ankara'da doğan Adnan Oktar, Harun Yahya müstear
ismi ile kitaplarını yazmaktadır. Hayatını tamamen Yüce Allah’ın
varlığını ve birliğini insanlara anlatmaya ve Kuran ahlakını yaymaya
adamış olan bir kişidir. Üniversite yıllarından başlayarak, hayatının
her döneminde, bu kutlu amaca hizmet vermiş ve hiçbir zaman zorluklarla
karşılaşmaktan yılmamıştır. Bugün, hala büyük bir sabır ve kararlılık
göstererek tüm baskılara karşın fikri mücadelesini devam ettirmektedir.
Aşağıda, Adnan Oktar’ın özet biyografisini okuyabilirsiniz:
Adnan Oktar 1956 yılında Ankara’da doğdu ve lise eğitiminin sonuna
kadar orada yaşadı. İslam ahlakına olan bağlılığı lise yılları
boyunca çok güçlendi. Bu dönemde büyük İslam alimlerinin hemen
tüm eserlerini okuyarak, İslam hakkında derin bilgi edindi. Yine
bu yıllarda, İslam ahlakını tüm insanlara anlatmaya ve onları
doğruya ve güzele davet etmeye karar verdi.
1979 yılında, binlerce kişi arasından üçüncülükle girdiği Mimar
Sinan Üniversitesi'nde eğitimine devam etmek üzere İstanbul’a
taşındı. Sanatı, Allah'ın üstün yaratışının bir tecellisi olarak
gören Oktar, resim yapma konusunda çocukluğundan beri yetenekliydi
ve zaman zaman sürrealist tablolar yapardı. Arkadaşlarına hediye
olarak verdiği çok sayıda tablosu bulunmaktadır. Ayrıca, Allah'ın
sanatının birer tecellisi olarak gördüğü hayvanlara, bitkilere
ve çiçeklere de özel ilgisi bulunan Adnan Oktar'ın, bahçe bakımı,
iç mimari ve dekorasyon, ilgilendiği alanlar arasındandır.
Mimar
Sinan Üniversitesi’ndeki Yılları
Adnan Oktar Mimar Sinan Üniversitesi’ne girdiği dönemde üniversite,
çeşitli illegal Marksist-komünist organizasyonların etkisi altındaydı.
Hem akademisyenler hem fakülte görevlileri hem de öğrenciler arasında
saldırgan ateist ve materyalist akımlar hakimdi. Hatta, öğretim
üyelerinin bir kısmı, derslerinde konuyla bağlantısız olmasına
rağmen hemen her fırsatta materyalist felsefe
ve Darwinizm’in propogandasını yapıyorlardı.
Adnan Oktar, dini ve ahlaki değerlerin saygı görmediği ve neredeyse
bütünüyle reddedildiği, materyalist görüşün kontrolündeki bu ortamda,
çevresindeki insanlara Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmaya
başladı. Üniversitenin bitişiğindeki Molla Camii'nde açıkça namaz
kılan tek kişiydi.
Annesi
Mediha Oktar’ın da anlattığı gibi, bu dönemde Adnan Oktar gecede
sadece birkaç saat uyuyor, zamanını okuyarak, notlar alarak ve
dosyalar tutarak geçiriyordu. İçinde Marksizm, Leninizm, Maoizm,
komünizm ve materyalist felsefe konulu temel kitapların da yer
aldığı yüzlerce eser okumuş ve hem klasik hem de nadiren okunan
kitaplar üzerinde detaylı çalışmalar yapmıştır. Ayrıca, bu ideolojilerin
sözde bilimsel temelini oluşturan evrim teorisi üzerine geniş
çaplı araştırmalar yapmış, bu bilim dışı teorinin açmazlarını
gözler önüne seren bilgi ve belgeler toplamıştır. Allah’ın inkar
edilmesine dayalı olan bu batıl felsefe ve ideolojilerde yer alan
çıkmazlar, çelişkiler ve yalanlar konusunda çok detaylı bilgi
derleyen Oktar, bu bilgi birikimiyle insanları gerçeğe ve doğruya
davet etmiştir. Üniversitedeki öğrenciler ve öğretim üyeleri de
dahil olmak üzere herkese Allah’ın varlığını, birliğini ve Kuran
ahlakını anlatmıştır. Okul kafeteryasında, koridorlarda ya da
ders aralarındaki sohbetlerde, materyalizmin ve Darwinizm'in aldatmacalarını,
bu ideolojilerin kaynak kitaplarından direkt alıntılar yaparak
açıklıyordu.
Adnan
Oktar, özellikle materyalizm ve ateizmin dayanak noktası olan
evrim teorisinin çökertilmesi konusuna özel önem vermiştir. Zira,
Sayın Oktar Darwinizm'in ilk ortaya çıktığı tarihten itibaren,
ateist ve materyalist akımlar tarafından sahiplenildiğini görmüştür.
Günümüzde de halen aynı çevreler tarafından ideolojik kaygılarla
savunulduğunun ve ayakta tutulmaya çalışıldığının farkında olan
Adnan Oktar, Darwinizim'in çökertilmesinin, söz konusu akımlar
için büyük bir yenilgi anlamına geleceğini düşünmektedir.
Darwinizm'i Çökerten İlk Kitapçık
İşte bu amaçla Adnan Oktar, öncelikli olarak yüzyılı aşkın bir
zamandır insanları etkisi altına alan ve onları din ahlakını yaşamaktan
uzaklaştıran bu aldatmacanın geçersizliğini ispatlama konusundaki
çalışmaları üzerine yoğunlaştı. Oktar, sözde bilim adına ortaya
çıkan Darwinizm'in gerçek yüzünü ortaya koymanın en etkili yolunun
yine bilimin kendisi olduğunu düşünüyordu. Bu anlayışla, geniş
çaplı araştırma ve çalışmalarının bir özeti olan Evrim Teorisi
isimli bir kitapçık çıkardı. Bu kitapçığın tüm masraflarını ailesinden
kalan gayri menkulleri satarak kendisi karşıladı. Ardından, bu
kitapçığı üniversite öğrencilerine bedava olarak dağıtmaya başladı.
Bu
kitapçık, evrim teorisinin hiçbir bilimsel değeri olmadığını ve
bir aldatmacadan ibaret olduğunu gösteren kapsamlı bir çalışmaydı.
Bu çalışmayı okuyan ve Adnan Oktar'la konuşan birçok kişi evrim
teorisinin bilimsel bir geçerliliği olmadığını açıkça anlıyordu.
Sonuç olarak, hiçbir canlının tesadüfler sonucu var olamayacağı,
kainatın ve içindeki tüm canlıları Yüce Allah'ın yarattığı bilimsel,
açık ve anlaşılır bir üslupla ispat ediliyordu. Yine de, materyalist
düşünceye körü körüne bağlı bazı öğrenciler -gerçeği net olarak
görmelerine rağmen- inkardaki kararlılıklarını açıkça ifade ediyorlardı.
Dahası üniversitedeki bazı militan öğrenciler, faaliyetlerini
durdurmadığı takdirde hayatını riske atacağını söyleyerek Oktar’ı
açıkça tehdit ediyorlardı. Tüm bu baskı ve tehditler, Oktar’ın
Allah'a olan bağlılığını ve kararlığını daha da artırdı. Materyalist
ve ateist çevrelerin sert reaksiyonları ve endişeleri Adnan Oktar’ın
doğru yolda olduğunun en önemli delillerinden biriydi.
Terörün
hüküm sürdüğü, ateist ve materyalist akımların hakimiyeti altındaki
bir üniversitede dindar insanlar, inançlarından dolayı taciz ediliyorlardı.
O yıllarda Türkiye’de pek çok genç insan, ideolojik gerilimler
yüzünden acımasızca katledilmekteydi. Bu şartlar altında Adnan
Oktar, Allah’ın varlığını, birliğini ve Kuran’ın doğruluğunu açıkça
tebliğ ediyordu. Hiçkimsenin inançlarını açıklamaya dahi cesaret
edemediği bir okulda, karşılaştığı tepkiler ve tehditlerden asla
yılmadan, düzenli olarak Molla Camii’ne giderek namaz kılmaya
devam ediyordu.
Mimar Sinan Üniversitesi'nde Din Ahlakının
Yayılmaya Başlaması
Adnan Oktar Mimar Sinan Üniversitesi’nde İslam ahlakını anlatmaya
başladığında yalnızdı. Üç yıldan fazla bir süre görüşlerini destekleyen
kimse olmadı. Ancak bu durum onun kararlılığını değiştirmedi.
Tek dostunun Allah olduğunu biliyor ve tüm bunları sadece Allah’ın
rızasını kazanmak için yapıyordu.
Tüm
zamanını, enerjisini ve imkanlarını sadece tek bir amaca vakfetti:
Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanabilmek ve din
ahlakını tüm insanlığa anlatmak…
1982 yılında, ilk kez, yine Mimar Sinan Üniversitesi’nde okuyan
birkaç genç, Adnan Oktar’ı fikri mücadelesinde desteklemeye karar
verdiler. Aradan aylar, yıllar geçtikçe, bu fikirleri benimseyen
gençlerin sayısı arttı. Adnan Oktar’ın bu gençlerle yaptığı sohbetlerin
konuları arasında vatan ve millet sevgisi, büyük önder Atatürk'ün
izinde yürümenin önemi, yaratılışın delilleri, Peygamber Efendimiz
(sav)'in örnek ahlakı, Kuran'da Rabbimiz'in bildirdiği hükümler
ve ahlaki değerler ve o zaman hakim ideoloji olarak kabul edilen
materyalizmin, ateizmin ve Darwinizm'in geçersizliği yer alıyordu.
Bu dönemde ve bundan sonraki hayatı boyunca da Adnan Oktar pek
çok insanın iman etmesine vesile oldu.
İlk
Karalama Kampanyası ve Akıl Hastanesinde İşkence
Adnan Oktar'ın Darwinizm, materyalizm ve ateizm aleyhine yürüttüğü
fikri çalışmalar bir süre sonra daha geniş çevrelerden de tepki
almaya başladı. Sayın Oktar'ın milliyetçi ve mukaddesatçı çalışmalarından
rahatsız olan bazı çevrelerin etkisiyle, aleyhinde büyük bir
komplo kuruldu. Bu komplo, Adnan Oktar'ın büyük yankılar uyandıran
Yahudilik ve Masonluk adlı eserini yazıp yayınladığı
günlere denk gelmektedir.
1986’nın yazında Adnan Oktar, “Türk Milletindenim, İbrahim
ümmetindenim.” sözlerinden ötürü tutuklandı. Bu ifade bir
gazetede yayınlanan bir röportajda yer almıştı. Aynı dönemde
çeşitli yayın organlarında, yukarıda ifade edilen çevrelerin
etkisiyle, birtakım yanlış haberler, mesnetsiz bilgiler ve iftiralar
yer almaya başladı.
Adnan
Oktar önce tutuklandı ve cezaevine kondu. Sonra Bakırköy Akıl
Hastanesi’ne nakledildi ve akıl sağlığı yerinde olmadığı iddiasıyla
müşahade altına alındı. Hastanede, en tehlikeli hastaların bulunduğu
"14A" koğuşunda tutuldu. 14A koğuşuna birkaç kilitli
demir kapıdan geçilerek gidiliyordu. İçerisi oldukça bakımsız,
izbe ve pisti. Bu ağır hastaların arasında cinayet çok sıradan
bir olay olarak görülüyordu. İşte böyle bir ortamda Adnan Oktar,
6 hafta yatağına ayak bileklerinden zincirlendi. Şuur bulandıran
ilaçlar kendisine zorla verildi. Bu arada, onu ziyaret etme
ve görme imkanı bulan genç arkadaşları onun bu dönemdeki kararlılığını
ve şevkini hiç kaybetmediğine şahit oldular. Onları İslam ahlakına
davet edeceği düşünülerek, doktora öğrencilerini, hemşireleri
ve hatta doktorları bile görmesine izin verilmiyordu. Bir süre
sonra ailesi, yakınları ve arkadaşlarıyla da görüşmesi yasaklandı.
Hatta, telefon görüşmesi bile yapmasına müsaade edilmiyordu.
Faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatı boyunca hastanede
kalacağına dair tehdit edildi. Bazı kesimlerden Yahudilik
ve Masonluk kitabını basmaktan vazgeçmesi için yoğun baskılar
gelmeye başladı. Eğer kitabı basmaktan vazgeçerse, hemen hastaneden
çıkabileceği, yaşamının bundan sonrasını refah içinde geçirebileceği
gibi teklifler geldi. Kitabın tüm dosyalarını vermesi karşılığında,
büyük maddi imkanlar teklif edildi. Ancak, kendisi tüm bu teklifleri
geri çevirdi, baskı ve tehditlerden yılmadı. Tam tersine bu
yaşadıkları, onun kararlılığını daha da arttırdı.
Oktar
hapishanede ve akıl hastanesinde toplam 19 ay tutuldu ve sonra
savcılığın, "ifadelerinde suç unsuru bulunmadığını"
belirtmesiyle beraat etti ve mahkemece serbest bırakıldı.
Oktar'ın Darwinizm'in nasıl büyük bir aldatmaca olduğunu gösteren
çalışmaları bu dönemde de sürdü. 1986’da Darwinizm'in iç yüzüyle
ilgili tüm değerli araştırmalarını Canlılar ve Evrim kitabında
topladı. Bu kitap bilimsel kaynakların ışığında evrim teorisinin
açmazını gösteren bir kaynak eser olarak yıllarca tek referans
olarak kaldı.
Kokain Komplosu
1991’in ortalarında yaptığı kültürel çalışmalardan rahatsız
olan birtakım çevrelerin etkisiyle, Adnan Oktar yeni bir komployla
karşı karşıya kaldı. Bu dönemde kendisi, masonluk tarihi ve
dünya masonluğunun örgütlenmesiyle ilgili son derece önemli
bir kitap çalışması yapıyordu. Oktar'ın annesiyle birlikte yaşadığı
Ortaköy'deki evine gelerek arama yapan polisler, yaklaşık iki
bin kitaptan oluşan kütüphanede, ellerini attıkları ilk kitabın
içinde bir paket kokain buldular.
Yürüttüğü fikri mücadele nedeniyle
Sayın Oktar aleyhinde birçok karalama kampanyası düzenlenmiştir.
Şahsına yöneltilen pek çok iftira ve asılsız ithamlar sonucunda,
birçok kez gözaltına alınmış, gözaltında aylarca tutulmuş,
fakat sonunda her zaman suçsuz bulunmuştur. Bu resimde jandarmalar
tarafından gözaltına alınırken görülüyor. |
Bu olaydan hemen sonra, o günlerde İzmir’de birkaç arkadaşıyla
birlikte olan Adnan Oktar tutuklandı. Daha sonra, 62 saat boyunca
alıkonulduğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne nakledildi. 62 saat
sonunda kokain testi için Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Sonuçlar
gerçekten oldukça ilginçti! Adnan Oktar’ın kanında kokainin
bir yan ürünü çok yüksek miktarlarda bulunduğu açıklandı.
Ancak daha sonra ortaya konulan delillerin tümü, bu iftiranın
sadece bir komplo olduğunu kanıtladı. Öncelikle Adnan Oktar’ın
evinde bulunduğu iddia edilen kokainin komplonun bir parçası
olduğu ortaya çıktı. Bu komplodan kısa bir süre önce Adnan Oktar
kendisine karşı gizli bir planın kurulmaya başlandığını hissetmiş
ve Ortaköy’deki evinden ayrılmıştı. Sonra annesini arayıp kendisine
karşı bir komplo kurulmasının muhtemel olduğunu söylemiş ve
annesinden şahit olmaları için birkaç kişiyle birlikte evi temizleyip
kontrol etmesini istemişti. Bunun üzerine Adnan Oktar’ın annesi
Mediha Oktar komşularından birini ve kapıcılarını çağırmış ve
hep beraber evi iyice temizleyip kitaplıktaki kitapların teker
teker tozunu almışlardı. Adnan Oktar’ın bu temizlikten sonra
eve hiç gitmediği gerçeğine rağmen, 16 polis memuru eve operasyon
düzenlemiş ve eve girer girmez kitapların arasında “bir paket
kokain” bulmuştu. Mediha Hanım'ın komşusu ve kapıcısı, olaydan
sonra "Adnan Oktar'ın kütüphanesini hep beraber detaylıca
temizledik, orada böyle bir paket yoktu" diye noter tasdikli
bir ifade vermişlerdir.
Kokain
komplosunun ikinci aşaması, yani Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan
kokain yan maddesi konusu da, bilimsel ve adli delillerle çürütülmüştür.
Adnan Oktar emniyette 62 saat kalmış, tahlil bundan sonra yapılmıştı.
Ancak kokainin kandaki yan maddesine bakılarak, kaç saat önce
ne kadar kokain alınmış olduğu bilimsel olarak hesaplanabiliyordu.
Adnan Oktar'ın kanında çıkartılan kokain dozu ise, 62 saat önceden
alınmış olsa, Adnan Oktar'ın ölümüne neden olacak kadar yüksek
bir dozdu. Bu durum, kokainin Adnan Oktar'ın vücuduna, 62 saatten
çok daha kısa bir süre önce, yani gözaltında bulunduğu sırada
girdiğini gösteriyordu. Yani kokain, Adnan Oktar'a gözaltındayken,
yemeğine karıştırılmak suretiyle verilmişti.
Bu gerçek, aralarında Scotland Yard'ın da bulunduğu 30'a yakın
uluslararası adli tıp kurumu tarafından teyit edildi. Hepsinin
de, incelemeleri için kendilerine gönderilen dosya hakkındaki
ortak cevabı şöyleydi: Kokain Adnan Oktar'a göz altındayken
yemeğine karıştırılarak verilmiştir. Olay komplodur.
Daha sonra Türk Adli Tıp Kurumu da kokainin gözaltında yemeğine
karıştırılmak suretiyle verildiğini teyid etti ve Adnan Oktar
mahkemede beraat ederek aklandı.
Ancak kokain olayı çok önemli bir hususu gösteriyordu: Adnan
Oktar'a husumet besleyen ve her türlü kirli yöntemi devreye
sokarak onu yolundan döndürmeyi amaçlayan bazı karanlık odaklar
vardı. Adnan Oktar'ı daha önce hapis ve baskıyla yıldırmaya
çalışan söz konusu güç odakları, bu kez bir komploya başvurmayı
tercih etmişlerdi.
Adnan Oktar’ın Kitap çalışmaları
Oktar,
1991’den sonra bütün zamanını kitapları üzerinde çalışmaya ayırdı.
Tüm vaktini evinde geçirdi.
Harun Yahya, müstear ismiyle, birbirinden değerli yüzlerce
kitap yazdı. Özellikle Darwinizm'i bilimsel olarak çürüten eserler,
bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Evrimci yayınlarıyla
tanınan New Scientist dergisinin 22 Nisan 2000 tarihli
sayısındaki ifadeyle evrim teorisinin yanlışlığının ve yaratılış
gerçeğinin anlatılması konusunda Sayın Oktar "uluslararası
bir kahraman" haline geldi. Sayın Oktar'ın materyalizm
ve Darwinizm'e karşı verdiği fikri mücadele sık sık National
Geographic, Science, New Scientist, NSCE
Reports gibi çoğunluğu evrimci olan yabancı yayın organlarında
da gündeme getirildi. Örneğin National Geographic dergisinin
Kasım 2004 tarihli İngilizce ve Almanca baskılarında, Adnan
Oktar'ın, Yaratılış Gerçeği ile ilgili çalışmalarından bahsedilmiş,
Evrim Aldatmacası adlı kitabından şöyle bir alıntıya yer
verilmiştir: "Bu teori, dünya sistemini yönlendiren güçler
tarafından bizlere empoze edilmeye çalışılan bir aldatmacadan
başka birşey değildir."
Adnan Oktar'ın eserleri Hindistan'dan Amerika'ya, İngiltere'den
Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna'ya, İspanya'ya ve Brezilya'ya
kadar dünyanın pek çok ülkesinde beğeniyle okunmaktadır. İngilizce,
Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Urduca,
Çince, Arapça, Arnavutça, Rusça, Boşnakça, Uygurca, Endonezyaca,
Azerice, Bengolice, Bulgarca, Danimarkaca, Lehçe, Malezyaca,
Portekizce, Sırpça gibi hemen her dile çevrilen eserler yurtdışında
geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir.
Dünyanın dört bir yanında olağanüstü takdir toplayan bu eserler
pek çok insanın iman etmesine, pek çoğunun da imanında derinleşmesine
vesile olmaktadır. Kitapları okuyan, inceleyen her kişi, bu
derin farklılığın ve faydanın, eserlerdeki hikmetli, akılcı,
kolay anlaşılır ve samimi üslubun farkına varmaktadır. Bu eserler
süratli etki, kesin netice, itiraz edilemezlik, çürütülemezlik
özellikleri taşımaktadır. Eserlerin her birinde hiç kimsenin
reddedemeyeceği, samimi, açık, ispatlı bir anlatım vardır. Kuşkusuz
bu özellikler, Allah'ın nasip ettiği bir hikmet ve anlatım çarpıcılığından
kaynaklanmaktadır.
Adnan Oktar'ın Yeniden Baskıyla Karşılaşması
Tüm
bu fedakarane çalışmalar bazı çevreleri oldukça rahatsız etti
ve "endişelendirdi". Materyalist ve mason çevrelerin
provakasyonlarıyla, bu faaliyetlere karşı bir iftira kampanyası
başlatıldı. Amaç, evrim teorisini çürüten her bilimsel çalışmayı
kendilerince önlemekti. Fikren Adnan Oktar'ın çalışmalarına
karşılık veremeyenler, iftiralar ve ithamlarla bu çalışmaları
etkisiz hale getirmeyi hedeflediler.
1999 yılının Kasım ayında, Adnan Oktar yeni bir baskıyla karşı
karşıya kaldı. Bu, tam olarak üç ciltlik büyük kitabı Global
Masonluk'un yayınlanmak üzere olduğuyla ilgili haberlerin
yayıldığı zamana denk geliyordu. Adnan Oktar'ın fikri mücadelesine
başladığı ilk günlerden itibaren, çeşitli iftiralar, komplolar,
yalan haberler ve suçlamalarla kendisini yıldırmaya, din ahlakını
yaymaktan alıkoymaya çalışan birtakım karanlık odaklar yine
devreye girdi.
Bu odakların porvokasyonları ve yanlış bilgilendirmeleri neticesinde,
12 Kasım 1999’da, Bilim Araştırma Vakfı mensuplarının evlerine
ve iş yerlerine bir polis baskını düzenlendi. Operasyonda hiçbir
suç unsuruna rastlanmadı, hiçbir gayri ahlaki manzarayla karşılaşılmadı.
Buna rağmen tümü birbiriyle çelişen akılalmaz yalanlar ve iftiralar
her gün basında yer aldı. Bu operasyon neticesinde hiçbir hukuki
delil öne sürülmeksizin, Adnan Oktar 9 ay cezaevinde tutuldu.
Tüm bu yaşananlar sırasında, Sayın Adnan Oktar, tevekkülü ve
teslimiyetiyle çevresindekilere her zaman örnek oldu. Tarih
boyunca yaşamış tüm müminlerin benzer olaylarla imtihan edildiğini,
yaşanan her olayın Allah Katında belirlenmiş bir kader olduğunu
ve hepsinin pek çok hayır ve hikmetle yaratıldığını etrafındakilere
hatırlattı. Başlarına ne gelirse gelsin müminlerin her zaman
itidalli, neşeli, azimli ve teslimiyetli olmaları gerektiğini
söyledi.
Kendisine çeşitli komplolar kuran, akıl ve mantık dışı iftiralarla
karalamaya çalışanlara karşıysa her zaman affedici ve merhamet
edici oldu. Yüce Allah'ın “…Sen, en güzel
olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır…” (Fussilet Suresi,
34) ayetiyle bildirdiği ahlaka uyan Adnan Oktar, 12 Kasım 1999
tarihinde yaşanan olaylarla gündeme gelen suçlamaların hepsinden,
mahkeme aşamasında elde edilen delillerle aklanmıştır. Bugün
halen kitap çalışmalarına devam etmekte ve insanları güzel ahlakı
yaşamaya çağırmaktadır.